Televizyon kanallarının çoğalması ve yurdum insanının da oldum olası olayların perde arkası merakı bir anda hemen her konuda bilgisi olan “yorumcu sektörünün” ortaya çıkmasına vesile oldu, “Eldivenden, merdivene, din bilimlerinden, dış politikaya, Genital hastalıklardan, sosyolojiye kadar” hemen her konuda fikir olan bu “kadrolu yorumcular” vesilesi ile milletimiz halk tabiri ile “Feleğini şaşırmış” duruma geldi.

Yorumcular elbette ki dünya kurulalı beri var, ancak bu kadar işgüzar yorumcu nerede yetişti, Bu kadar birbirine benzemeyen konularda nasıl uzmanlaştılar , sorusuna cevap bulmak zor ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi bu “kadrolu yorumcular” yüzünden necip milletimiz karpuz gibi tam ortadan bir daha birleşmemek üzere ayrılmış durumda.

Yıllarca çocuğu olmayan bir şark sultanının nihayetinde bir oğlu olur, Fakat çocuk şehzadelik çağına gelmesine rağmen her ne kadar eğitim verilirse verilsin bir türlü hükümet bilgileri ile ilgilenmez, üstüne üstlük her defasında yeni konular bulur, olur olmaz yerlerde izahı oldukça güç yalanlar uydururmuş.

Yalanlarının itibarı da giderek azalmaya başlar ve sonunda oğlunun bu durumuna çok üzülen ve kahırlanan Sultan, buna bir hal çaresi bulmak için ülkenin çok güzel Tevil yapan en ünlü mollasını huzuruna çağırır ve mollaya, tehditvari bir şekilde;”oğluna gereken eğitimi vermesi ve en azından söylediği yalanları akla uygun bir hale getirip, oğlunun halk nezdinde gülünç duruma düşmesini önlemek için kendisini eğitmesini kullandığı her ifadeyi tevil etmesini ister ve bunun için kendisine iki yıl süre verir; aksi halde mollanın başını vuracağını” söyler.

Aradan geçen iki yılın ardından Sultan, tüm halkı bir meydana toplar ve artık eğitiminden kuşku duymadığı oğlunu onlara takdim eder. Amacı şehzadenin iki yıl içinde kat ettiği mesafeyi ahalisine göstermek.

Herkesin hazır bulunduğu bu ortamda şehzade: “Bir ok attım kebap oldu” der. Topluluk; “Amma da attın!” demeye başlayınca, Tevilcibaşı molla hemen imdada yetişir: “Niye atıyormuş ki? Birlikte ava çıkmıştık, şehzademiz havada uçan kuşa okuyla nişan aldı, attı vurdu. Ok kuşla birlikte yere düşerken kayaya çarptı. Çeliğin kayaya çarpması ile sürtünmeden ateş çıktı. Vurulan kuş da bu ateşe düştü, böylelikle de pişmiş oldu ve de nihayetinde kebap oldu.”

Topluluk bu izah karşısında pes etmiş ve şehzadeyi dinlemeye devam etmiş. Tevilcibaşı Mollanın bu harika izahı şehzadeyi aşka getirmiş ve daha büyük bir bomba patlatmış: “Bir ok attım göl oldu.”

Ahali bu laftan da bir şey anlamamış ve yine Tevilcibaşı molla ortaya atılmış ve de bir açıklama daha yapmış: “Ey ahali! Şehzademiz veciz konuşmaya devam ediyor, dilerseniz ben açıklayayım. Bir gün kırlarda gezinirken, bir de ne görelim. Büyük bir kaya parçası gölün yatağını kapatmış, göl kurumak üzere. Şehzademiz hemen bir ok attı ve kayayı tam ortasından vurup parçaladı ve göl yine suyla doldu.”

Bu açıklamanın ardından halk sevinç içinde ve yüzler tebessümlü, şehzade ise gurur içinde. Bir müddet sonra alkışlar biter ve şehzade yine söze başlar: “Bir ok attım, aşure oldu.”

Ahali yine hiç vakit kaybetmeden gözlerini mollaya çevirir. Ancak Tevilcibaşı Molla bakmış bu söz hiç de içinden çıkılır bir söz değil, Ve bu sözün izah edilecek bir yönü de yok, Yerinden doğrulur ve Sultan’ın huzuruna varıp el etek öper ve boynunu bükerek: “Hünkârım, işte kılıç, işte kelle. Ben istifa ettim Boynum kıldan ince, ben nereden bulayım nohutu , ben nereden bulayım bulguru , ben nereden bulayım aşurenin içerisine konulacak yedi çeşit katığı…artık dayanacak halim kalmadı, Bu kadar saçmalığı nasıl tevil edeceğim bende şaşırdım kaldım” der ve çıkar gider.

Son birkaç yıldır Televizyon kanallarında her akşam arz-ı endam eden ve gün içerisinde mensup oldukları siyasi parti yöneticilerinin yanlış-doğru bütün açıklamalarını bir tarafından yakalayıp tevil etmeye yani uygun bir zemin bulmaya çalışan yorumcular millete iyiden iyiye saç baş yoldurmaya başladılar.

Siyasetçi gün içerisinde bulunduğu her platformda aklına geleni anlatıp duruyor, Zaman zaman ölçüyü kaçırdığını ve bir daha bu tür ifadeler kullanmaması gerektiğini siyasetçinin de kendisi kabul ediyor ancak bir şekilde iktidar yöneticileri tarafından ekranlara “tüneyen” bu yorumcular, Şehzadenin yaptığı yanlışlara kılıf uydurmaya çalışan Tevilcibaşı Molla gibi yanlışı doğru gibi göstermek adına saatlerce “al pirinç ver bulgur, tart buğday” misali işleri öylesine karmaşık bir hale getiriyorlar ki sonunda kendileri bile ne anlatmak istediklerini doğru dürüst ifade edemiyorlar.

Yorumculuk bilgi ister emek ister, araştırma ister, Neticede Televizyon ekranlarından topluma ulaştırılan bilgiler en azından bir kaç milyon vatandaşa ulaşıyor, böyle bir imkanı bilgisizce sırf iktidara yaranayım diye altı boş ifadeler ve hamaset dolu nutuklarla yalan yanlış anlatmak hangi ahlaka sığar.?

Vatandaş “kurban” mevzuunu anlatıyormuş: "çocuğu olmayan hazreti Davut, Allah'a dua etmiş, 'ya rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim' demiş. dua tutmuş, Davut, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, 'kızı bırak, al bu keçiyi kurban et' demiş"! deyince bu kadar saçmalığa dinleyenlerden biri dayanamamış: "yahu bu anlattığının hangi birini düzelteyim; Hz. Davut değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; Keçi değil, Koç"” demiş ama anlayan kim, dinleyen kim..?

Türkiye son derece zor bir süreçten geçiyor, böylesi zor zamanlarda herkesin bu millete doğruları anlatmak, yalanlardan kaçınmak, yanlış bir hadiseyi doğru imiş gibi tevil etmek faydadan çok zarar verir.

En başta da Tevilcilerin kendilerine…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263