Her evliliğin ana gayelerinden biri çocuk sahibi olup, vatana millete ve geleceğe iyi çocuklar yetiştirmektir.
Ne yazık ki her açıdan bozulan dünyamız, güzel çocuklar yetiştirmenin artık çok zor olduğu bir mekan haline geldi.
Geçmişle kıyaslandığında daha tehlikeli, daha riskli ve daha rekabetçi bir ortamda yaşayan çocuklar, eskisine göre daha çok ilgi ve korunmaya muhtaçlar.
Belirtilen gerçekliğin farkında olan sağduyulu ebeveynler, çocukları için muhtemel risk ve zararlara karşı türlü türlü tedbirlere başvuruyorlar.
İşte sorun tam da bu noktada başlıyor.
Pek çok şeyde olduğu gibi, çocuklara yönelik korumacı tedbirler konusunda da kantarın topuzunu kaçırıyoruz.
"Çocuklar çiçektir" diye çıktığımız yolda, çocuk yetiştirmekle çiçek yetiştirmeyi karıştırabiliyoruz.
Bunun sonucunda da, tıpkı bir çiçek yetiştiriyormuşcasına hareket ediyor, çocuklarımızı sabit bir yaşam alanı ve kendi belirlediğimiz davranış kalıpları içerisine hapsediyoruz.
Sözkonusu ortam ve kalıplar içerisindeki çocuğun her türlü teknolojik ve maddi ihtiyaçlarını karşılamayı da maharet sayıyoruz.
Oysa ki bütün bunları yaparken,insanoğlunun sosyal bir varlık olduğunu unutuyoruz.
Sonuç mu?
Bir sebeple bulunduğu ve alıştığı ortamı terkeden çocuk korumasız kalıyor, fiziken ve ruhen hastalanıyor ve daha da önemlisi, zekası ve kendisinde doğuştan var olan yetenekleri boşa gidiyor.
Böylesi çocuklar için "kaybolan değerler" tanımını kullanmak en doğru yol olacaktır. İşin en acı tarafı ise, böylesi kayıp değerlerin toplum içerisinde hiç de azımsanmayacak kadar çok olmalarıdır...
Tavuğun bile gezeni makbul iken, ellerinde birer tablet ya da bilgisayar, ceplerinde en akıllısından telefon olan ve okul-ev-dersane üçgenine sıkıştırılmış, özgüvenleri kaybolmuş çocuklardan kalıcı başarılar beklemek boş hayalden öte birşey değildir.
Sakın bütün bu sözlerimden, "çocuklarınızı tamamen serbest bırakın" anlamını çıkarmayın.
Çünkü, henüz kişiliği tam oluşmamış ve doğruyla yanlışı ayırt edebilme kabiliyetini kazanmamış çocuklara verilecek sınırsız özgürlük, iyilikten ziyade kötülüktür.
"Bilgisayar ya da internet zararlıdır, bu nedenle de çocuklarınızı bunlardan tamamen uzak tutun" ya da "çocuklarınızı teknolojik aletlerden yararlandırmayın" diye bir öneride asla bulunmuyorum. Söylemek istediğim şey, "ekran bağımlılığı" anlamına gelen "hikikomori" hastalığından çocuklarınızı korumanızdır.
Eğer çocuğunuz zamanının çoğunu arkadaş ortamından ziyade ekran başında geçiriyor ve yemek için bile sizinle olamıyor ise, bilin ki ekran bağımlısı bir çocuğunuz var.
Günümüz çocukları artık kendi yaşıtlarıyla okulda bile vakit geçiremezken, odalarına kapanıp, sanal ortamda edindikleri sanal arkadaşlarıyla hiç sıkılmadan saatlerce vakip geçirebiliyorlar.
Eskiden sokaktan eve sokamadığımız çocukları, bırakınız evi, artık odalarından dışarı çıkaramaz hale geldik...
Bir araştırmaya göre Türkiye'deki gençlerin yüzde 10.5'i bilgisayar bağımlısı.
Çocuklarımız belki çok zeki ve yetenekliler; fakat ne yazık ki artık asosyaller...
Öte yandan, ekran bağımlılığının artmasıyla obezite olan, hareketsizliğe bağlı bacak toplardamarları tıkanan, yeme bozukluğu baş gösteren ve hatta psikolojik sorunlar yaşayan çocukların sayısı da hızla artmaktadır.
Çocuk yetiştirmede ve eğitiminde yanlış bilinen önemli bir nokta ise, eve kapanıp kitap okumak ve bilgisayar kullanmakla daha çok bilgili olunacağına olan inançtır.
Oysa ki, hem okuyan hem de gezen çocuklar en bilgili olanlardır.
Çünkü gezen insanda beş duyu organının tamamı devreye girmekte ve böylece hem öğrenme kolaylaşmakta, hem de öğrenilen bilginin kalıcılığı artmaktadır. İşte bu nedenle diyorum ki, gezen çocuk yeğdir...
Çocuklar teknolojinin imkanlarından elbette yararlansınlar, fakat ekran bağımlısı olmasınlar.
İnternetin kullanımı yasaklanmamalı ama hangi amaç ve içerikle kullanıldığı da kontrol edilmelidir.
Hiç şüphesiz ki bu konuda anne babalara da önemli görevler düşüyor.
Çocuklarımızın bizleri rol model olarak gördükleri unutulmamalı, ailecek yapılacak etkinlikler artırılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, çocuklar sözleri değil, izleri takip ederler...
Esen Kalın...